Tiroit Cerrahisi

Tiroit Bezi Nedir?

Tiroit bezi boynun orta hattında, gırtlağın ve soluk borusunun önünde yer alan kelebek şeklinde bir iç salgı bezidir. Tiroit bezi “Tiroit Hormonu” adı verilen önemli bir hormon salgılar. Bu hormon beyin, kalp, iskelet kasları vb. organların doğru çalışmasını kontrol eden, vücudun enerjisini düzenleyen, metabolizmanın bir nevi orkestra şefidir. Dolayısıyla tiroit hormonu eksikliğinde veya fazlalığında metabolizmanın birçok işlevi, büyüme ve gelişme etkilenebilir ve birbirinden bağımsız farklı organ veya sistemlere ait bulgular ortaya çıkabilir. Tiroit bezi, tiroit hormonu haricinde, kalsiyum metabolizmasında rol alan, “kalsitonin” adlı bir hormon da üretir.

Tiroit Bezi ve İyot

Tiroit bezi, normal ve sağlıklı çalışmak için iyoda ihtiyaç duyar. İyot, tiroit hormonu sentezleyen “folliküler” hücreler tarafından, dolaşımdan aktif olarak alınır, protein yapıdaki tiroit hormonunun yapısına katılır.  Tiroit bezi vücutta iyodu tutan ve kullanan tek organdır.

Tiroit Nodülü Nedir?

Tiroit nodülü en geniş tanımıyla tiroit içinde yer işgal eden büyümelere verilen addır. Bu kitlelerin büyük bir kısmı iyi huylu (kanser olmayan) büyümelerdir ancak bir kısmı kanser içerebilmektedir. Dolayısıyla kanseri atlamamak ve tedavisini planlamak adına tiroit nodülleri belli bir algoritma ile değerlendirilirler.

Tiroit Nodülünün Bulguları Nelerdir?

Tiroit nodülleri boyunda bir kitle veya şişlik şeklinde fark edilebilir, ancak bazen hiç bir bulgu vermez; başka bir nedenle yapılan ultrason, tomografi gibi radyolojik incelemeler sırasında belirirler. Bazen tiroit hormonu yüksekliği nedeniyle yapılan araştırmalar sırasında ortaya çıkarlar. Tiroit nodülleri nadiren aşırı miktarda tiroit hormonu sentezleyerek “hipertiroiti” adını verdiğimiz tiroit hormonu yüksekliğine yol açarlar. Ancak, kanser içeren nodüller de dahil, tiroit nodüllerinin büyük bir kısmı hormon sentezlemezler. Dolayısıyla tiroitde bir nodül saptandığında ilk etapta aşırı hormon üretimi ile ilişkili olup olmadığını saptamak için, “Tiroit Stimülan Hormon, TSH” adını verdiğimiz hipofiz hormonun seviyesini ölçmek en akılcı uygulamadır.

Tiroit nodülleri çok sayıda olduklarında ve aşırı büyüdüklerinde, boyunda ağrı, soluk borusuna veya yemek borusuna bası ya da yutkunma sırasında takılma gibi bulgular verebilir. Yine, nadiren, tiroitin hızlı büyüyen belli kanser türleri veya çok ilerlemiş kanser olguları ses kısıklığı, deri tutulumu, yemek borusu veya soluk borusunda tutuluma bağlı bulgularla başvurabilmektedir.

Yani, özetle:

  • Tiroit nodüllerinin büyük bir kısmı herhangi bir bulgu vermeyebilir
  • Tiroit fonksiyon testleri, kanserli olgularda bile, genelde normaldir.
  • Boynunuzda yeni gelişimli bir kitle fark ederseniz, veya tiroit nodülü saptanırsa, gerekli değerlendirmeler için mutlaka hekimize müracaat etmelisiniz.

Tiroit Nodülleri Hangi Sıklıkta Görülür? Tiroit Nodülüne Neler Neden olur?

Tiroit nodüllerine neyin neden olduğunu bilmiyoruz, ancak son derece sık görüldüğünü ve yaş ilerledikçe görülme sıklığının arttığını biliyoruz. Ülkemizde toplumun %50-60’ında klinik veya radyolojik olarak nodül tespit edilebilmektedir. Neyse ki bu nodüllerin %90’dan fazlası iyi huyludur.  En sık tiroit bezi yetmezliği nedeni olan “Hashimoto Tiroiditi” adı verilen hastalıkta tiroit nodülü görülme sıklığı daha fazladır. Ayrıca ülkemizde belli bölgelerde endemik olarak iyot eksikliğine bağlı tiroit bezinde irili ufaklı çok sayıda nodül gelişimi görülebilmektedir. Tiroit bezinde boyut artışı ile karakterize bu durum “Multinodüler Guatr” veya “Guatr” olarak bilinmektedir.

Tiroit Nodülleri Nasıl Değerlendirilir?

Tiroit bezinde nodül fark edildiğinde, doktorunuz ilk olarak nodülün/nodüllerin ele gelip gelmediğini, sayılarını, büyüklüklerini tespit etmek için tiroit bezini klinik olarak muayene eder. Ardından tiroit bezinin geri kalanında fonksiyon bozukluğu olup olmadığını tespit etmek için bazı laboratuvar testleri (tiroit fonksiyon testleri) çalışılır. Fizik inceleme ve kan testleri ile nodüllerin kanser içerip içermediğini söylemek mümkün olmadığından, genellikle tiroit ultrasonografisi yapılır, gerek görülürse “ince iğne” yöntemi ile nodüllerden biyopsi alınır.

Tiroit Ultrasonografisi

Ultrason yüksek frekansta ses dalgaları kullanarak iç organların yapısını ve kanlanmasını inceler. Radyasyon içermemesi, kolay, hızlı ve ağrısız olması nedeniyle tiroit nodüllerinin değerlendirilmesinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Ultrason % 97’ye varan bir doğrulukla, tiroitte nodül olup olmadığını, nodülün/nodüllerin boyutunu, kistik veya katı yapıda olduğunu belirleyebilir. Hekiminiz ve radyoloğunuz bu nodüllerin sonografik özelliklerine bakarak iğne biyopsisi gerekip gerekmediğine karar verirler. Ultrason aynı zamanda iğnenin doğru şekilde nodülün içerisine yönlendirilmesini sağlayarak yanlış tanı veya yetersiz biyopsi sonucunu en aza indirir. Nodülün/nodüllerin iyi huylu olduğu gösterildiğinde de ultrason ile takip edilir; gereğinde tekrar biyopsi veya cerrahiye karar verilebilir.

İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi

Ultrason eşliğinde ince iğne biyopsisi tiroit nodüllerinin tanısında altın standarttır. Kullanılan iğne çok incedir; dolayısıyla çoğunlukta uyuşturucu iğne yapılmasına gerek duyulmaz. Kan sulandırıcı ilaç kullanımı haricinde genellikle hematom riski çok düşüktür; genellikle biyopsi sonrası aynı gün hastalar işlerine ve yaşamlarına devam ederler.

İğne biyopsisi ile alınan hücreler “sitopatolog” tarafından incelenir; ve sonuçlar aşağıdaki şekilde gruplanır:

1. Benign (iyi huylu) nodül

Bu sonuç biyopsilerin %80 kadarında elde edilir. İyi huylu olarak raporlanan bir biyopsinin yanlış olma, yani aslında kanserli bir nodül olma olasılığı deneyimli ellerde ve büyük üniversite hastanelerinde % 3’den azdır. Genel olarak bu nodüller hastada kozmetik rahatsızlık veya bası semptomları gibi bir sorun yaratmıyorsa ameliyat önerilmez. Belirli aralıklarla ultrason ile takipleri gereklidir. Nodüllerin sayısında veya büyüklüğünde artış tespit edilmezse tekrar biyopsi gerekli değildir.

2. Malign (kanserli) nodül veya malignite şüphesi taşıyan nodül

Nodüllerde malignite %5 civarında saptanır ve bunun da büyük bir kısmı “papiller tiroit kanseri” adı verilen bir tiroit kanseri türüdür. Malignite şüphesi taşıyan nodüllerin gerçekten kanser olma ihtimali %50-75 olarak bildirilmektedir. Bu iki tanı için genellikle cerrahi tedavi ilk seçenektir, tiroit cerrahisi konusunda uzmanlaşmış bir hekimle bağlantıya geçmeniz önerilir.

3. Yetersiz biyopsi

Ehil ellerde ve donanımlı bir merkezde böyle bir biyopsi sonucu ile karşılaşma ihtimali %5’in altındadır. Bu sonuç iğne ile alınan biyopsi spesimeninde tanı koymaya yetecek kadar hücre bulunamadığı anlamına gelir. Bu durum nodül tamamen kistik ise karşımıza çıkabilir. Hekiminiz diğer bulguların eşliğinde tekrar biyopsi isteyebilir veya cerrahi önerebilir.

4. Tanı konulamayan grup

Bu grup iğne biyopsisi ile yeterli hücre alınmasına rağmen mikroskop altında incelendiğinde iyi huylu veya kötü huylu ayırımının yapılamadığı tanı grubudur. %15-20 arasında karşımıza çıkabilmektedir ve aslında kendi içerisinde farklı tanı gruplarını barındırır (Folliküler lezyon, Atipi, Önemi belirsiz folliküler lezyon). Bu tanı gruplarında ileri moleküler tanı testleri uygulanabildiği gibi cerrahın deneyimine ve merkezin donanımına göre cerrahi de önerilebilmektedir.

Tiroit Sintigrafisi Nedir? Ne Zaman Gereklidir?

Geçmişte, ultrasonografi tiroit nodüllerinin tanısında ve takibinde kullanılmaz iken, nodüllerin tiroit hormonu üretip üretmediğini incelemek üzere, her hastaya radyoaktif madde ile işaretli iyot molekülü kullanılarak sintigrafi incelemesi yapılırdı. Sintigrafi incelemesinde tiroit hormonu üretmeyen nodüller “soğuk nodüller”, aşırı tiroit hormonu üreten nodüller ise “sıcak nodüller” olarak adlandırılır. Artık bir nodülün sintigrafide madde tutmamasının, yani soğuk olmasının, tek başına bir malignite kriteri olmadığını biliyoruz. Bu nodüllerin tanısında ultrason ve ince iğne biyopsisi altın standarttır. Ancak Sintigrafi halen tiroit bezinin aşırı çalıştığı durumlarda önemli bir tanı aracıdır. Sintigrafide “sıcak nodüllerde” kanser bulunma olasılığı düşüktür; dolayısıyla biyopsi gerekli değildir.