TİROİT KANSERİ

Tiroit Kanseri Cerrahisi

Tiroit kanseri diğer kanserlerle kıyasla nadir bir kanserdir. Amerika Birleşik Devletleri istatistiklerine göre yıllık yaklaşık 200, 000 meme kanseri olgusu, 140, 000 kolon kanseri olgusuna karşılık yaklaşık 45, 000 tiroit kanseri olgusu görülmektedir. Yine diğer kanser türlerine göre görülen bir farklılık da ölüm oranının oldukça düşük oluşudur. Yıllık 45,000 yeni olguya karşılık 2,000 civarı ölüm görülmektedir. Tiroit kanseri temelde cerrahi ve “radyoaktif iyot” adı verilen yöntemle tedavi edilir ve başarı şansı yüksektir.

Tiroit Kanserine Neler Neden Olur?

Tiroit kanserine neden olduğu bilinen belli başlı faktörler, radyasyona maruz kalmak, ailede tiroit kanseri öyküsü olmak ve 40 yaşın üzerinde olmak şeklinde özetlenebilir. Ancak bu hastalar mevcut tiroit kanserli hastaların küçük bir yüzdesini oluşturmaktadır; hastaların çoğu için kanser gelişimine neden olan spesifik nedeni bilemiyoruz. Özellikle çocukluk çağında radyasyona maruz kalmış olmak tiroit kanseri yatkınlığını artırmaktadır. 1960’larda, radyasyonun uzun dönem zararları detaylı bilinmiyor iken, radyasyon sivilce tedavisinden, bademcik ve geniz etlerini küçültmeye kadar bir çok nedenle yaygın olarak kullanıyordu. Bütün bu tedavilerin ilerleyen yaşlarda tiroit kanseri gelişme riskini arttırdığı sonraları anlaşıldı. Ancak rutin akciğer filmleri, diş filmleri ve mammografilerde kullanılan X ışını dozunun tiroit kanseri riskini artırdığı gösterilememiştir.

Tiroit kanseri ayrıca nükleer felaketler sonrasında radyoaktif iyot serpintisinin yaşandığı coğrafyalarda daha sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Maruziyet sonrası en çok ve en hızlı etkilenen kişiler maalesef çocuklardır. Erişkinlerde de maruziyet sonrası 30-40 sene sonra bile kanser gelişim riski yüksektir. 

Tiroit Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?

Tiroit kanseri tanısı, tiroit nodüllerinin değerlendirilmesi kısmında anlatıldığı şekilde ultrasonografi ve ince iğne aspirasyon biyopsisi ile konulur.  Ultrason eşliğinde ince iğne biyopsisi tiroit kanserinin tanısında altın standarttır. Kullanılan iğne çok incedir; dolayısıyla kanserli hücrelerin boyuna yayılması, çoğalması gibi bir risk yoktur.

Tiroitte ne tür kanserler bulunabilmektedir?

Papiller Tiroit Kanseri

Tiroidin papiller kanser türü, tüm tiroit kanserlerinin % 70- 80’ini oluşturur; en sık görülen tiroit kanseridir. Çocukluk çağından ileri yaşlara kadar hemen her yaşta görülebilir. Yavaş büyüme eğilimi gösterir ve genelde boyun lenf nodlarına yayılım gösterir. Ancak pek çok kanserin aksine papiller tiroit kanseri lenf nodlarına yayılsa bile doğru tedavi ile oldukça başarılı bir şekilde tedavi edilebilir.

Folliküler Tiroit Kanseri

Folliküler tiroit kanseri, daha çok orta-ileri yaşta karşımıza çıkabilir, tüm tiroit kanserlerinin % 10 ila 15’ini oluşturur. Folliküler kanser de lenf nodlarına yayılabilse bile kan damarları aracılığıyla akciğer ve kemik gibi uzak organlara yayılım gösterebilir.

Medüller Tiroit Kanseri

Medüller tiroit kanseri, diğer tiroit kanserlerinin aksine, tiroit hormonu üreten hücrelerden değil, “kalsitonin” üreten “parafolliküler” hücrelerden köken alır. Tüm tiroit kanserlerinin yaklaşık % 5 ila 10’unu oluşturur. Kalıtsal olarak aile fertlerinde geçiş gösterebilir, diğer endokrin rahatsızlıklarla/ tümörlerle beraber seyredebilir. Ailesel geçişin tespiti için “RET-protoonkogen” adı verilen bir gen bakılmaktadır. Boyun lenf nodlarına yaygın olarak yayılım gösterebilir, uzak organlara yayılabilir. Deneysel tedaviler haricinde cerrahi günümüzdeki tek etkin tedavi şeklidir.

Anaplastik Tiroit Kanseri

Anaplastik  tiroit kanseri nadir olmakla birlikte insan vücudunda görülen en agresif kanser türlerinden biridir. En kapsamlı tedavilere rağmen yaşam şansı sınırlıdır.

TİROİT KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

CERRAHİ

Tüm tiroit kanseri türleri için en etkin ve ilk seçenek tedavi cerrahidir. Bazı durumlar haricinde yapılacak cerrahi işlem tiroit bezinin tamamının alınmasını (Total Tiroidektomi ameliyatı) ve tutulum olan lenf bezi kompartmanlarının temizlenmesini (santral boyun diseksiyonu ve boyun diseksiyonu) içerir.  Bazen tanı anında lenf bezlerinde aşikar hastalık bulunmasa da cerrahınız total tiroidektomi işlemi ile birlikte tiroit bezi etrafında yer alan “santral kompartman” adı verilen bölgenin, nüks riski nedeniyle önlem olarak diseksiyonunu önerebilir. “Elektif santral boyun diseksiyonu” adı verilen bu işlem, kanserin ilk yayılım ihtimalinin bulunduğu bölgedeki lenf bezlerini temizleyerek, hem hastalığın bu bölgede nüks etme ihtimalini engellemeyi, hem de hastalığı tam olarak evreleyebilmeyi amaçlar. İlk cerrahisi yetersiz yapılan hastalar veya lenf nodlarında hastalığı nüks eden hastalar yeniden cerrahiye ihtiyaç duyarlar. “Nüks Tiroit Cerrahisi” veya “Revizyon Tiroit Cerrahisi” adı verilen bu cerrahilerin, “İntraoperatif sinir monitörizasyonu” altında konunun uzmanı hekimler tarafından gerçekleştirilmesini öneriyoruz.

Total tiroidektomi sonrası hastalar ömür boyunca, her sabah, “tiroit hormonu” adı verilen bir ilaç almak zorundadır. Cerrahi teknik, riskler ve diğer detaylarla ilgili sitemizin “Tiroit Cerrahisi” ve “Nüks Tiroit Cerrahisi” sayfalarını inceleyiniz.

RADYOAKTİF İYOT TEDAVİSİ

Tiroit bezi vücutta iyodu tutan ve kullanan tek organdır. Dolayısıyla radyoaktif madde ile işaretlenmiş iyot molekülleri, total tiroidektomi sonrasında kalma ihtimali olan bakiye tiroit veya tiroit kanseri hücrelerinin tahrip edilmesi için kullanılmaktadır. Verilen radyoaktif iyot, diğer dokular tarafından tutulmadığı için yan etkisi oldukça azdır. Tekrarlayan radyoaktif iyot tedavisi alan veya yüksek dozda tedavi alan hastalarda en sık görülen yan etki tükürük bezlerindeki tahribata bağlı ağız kuruluğudur. Yine yüksek dozda tekrarlayan tedaviler almak zorunda kalan hastalarda ilerleyen dönemlerde ikincil kanserlerin gelişme riski artmaktadır. Dolayısıyla, her ne kadar hedefe yönelik ve yan etkisi az bir tedavi olsa da akılcı ve yerinde kullanılması gerektiği unutulmamalıdır.

TİROİT CERRAHİSİ

Tiroit Cerrahisi

Tiroit Bezi Nedir?

Tiroit bezi boynun orta hattında, gırtlağın ve soluk borusunun önünde yer alan kelebek şeklinde bir iç salgı bezidir. Tiroit bezi “Tiroit Hormonu” adı verilen önemli bir hormon salgılar. Bu hormon beyin, kalp, iskelet kasları vb. organların doğru çalışmasını kontrol eden, vücudun enerjisini düzenleyen, metabolizmanın bir nevi orkestra şefidir. Dolayısıyla tiroit hormonu eksikliğinde veya fazlalığında metabolizmanın birçok işlevi, büyüme ve gelişme etkilenebilir ve birbirinden bağımsız farklı organ veya sistemlere ait bulgular ortaya çıkabilir. Tiroit bezi, tiroit hormonu haricinde, kalsiyum metabolizmasında rol alan, “kalsitonin” adlı bir hormon da üretir.

Tiroit Bezi ve İyot

Tiroit bezi, normal ve sağlıklı çalışmak için iyoda ihtiyaç duyar. İyot, tiroit hormonu sentezleyen “folliküler” hücreler tarafından, dolaşımdan aktif olarak alınır, protein yapıdaki tiroit hormonunun yapısına katılır.  Tiroit bezi vücutta iyodu tutan ve kullanan tek organdır.

Tiroit Nodülü Nedir?

Tiroit nodülü en geniş tanımıyla tiroit içinde yer işgal eden büyümelere verilen addır. Bu kitlelerin büyük bir kısmı iyi huylu (kanser olmayan) büyümelerdir ancak bir kısmı kanser içerebilmektedir. Dolayısıyla kanseri atlamamak ve tedavisini planlamak adına tiroit nodülleri belli bir algoritma ile değerlendirilirler.

Tiroit Nodülünün Bulguları Nelerdir?

Tiroit nodülleri boyunda bir kitle veya şişlik şeklinde fark edilebilir, ancak bazen hiç bir bulgu vermez; başka bir nedenle yapılan ultrason, tomografi gibi radyolojik incelemeler sırasında belirirler. Bazen tiroit hormonu yüksekliği nedeniyle yapılan araştırmalar sırasında ortaya çıkarlar. Tiroit nodülleri nadiren aşırı miktarda tiroit hormonu sentezleyerek “hipertiroiti” adını verdiğimiz tiroit hormonu yüksekliğine yol açarlar. Ancak, kanser içeren nodüller de dahil, tiroit nodüllerinin büyük bir kısmı hormon sentezlemezler. Dolayısıyla tiroitde bir nodül saptandığında ilk etapta aşırı hormon üretimi ile ilişkili olup olmadığını saptamak için, “Tiroit Stimülan Hormon, TSH” adını verdiğimiz hipofiz hormonun seviyesini ölçmek en akılcı uygulamadır.

Tiroit nodülleri çok sayıda olduklarında ve aşırı büyüdüklerinde, boyunda ağrı, soluk borusuna veya yemek borusuna bası ya da yutkunma sırasında takılma gibi bulgular verebilir. Yine, nadiren, tiroitin hızlı büyüyen belli kanser türleri veya çok ilerlemiş kanser olguları ses kısıklığı, deri tutulumu, yemek borusu veya soluk borusunda tutuluma bağlı bulgularla başvurabilmektedir.

Yani, özetle:

  • Tiroit nodüllerinin büyük bir kısmı herhangi bir bulgu vermeyebilir
  • Tiroit fonksiyon testleri, kanserli olgularda bile, genelde normaldir.
  • Boynunuzda yeni gelişimli bir kitle fark ederseniz, veya tiroit nodülü saptanırsa, gerekli değerlendirmeler için mutlaka hekimize müracaat etmelisiniz.

Tiroit Nodülleri Hangi Sıklıkta Görülür? Tiroit Nodülüne Neler Neden olur?

Tiroit nodüllerine neyin neden olduğunu bilmiyoruz, ancak son derece sık görüldüğünü ve yaş ilerledikçe görülme sıklığının arttığını biliyoruz. Ülkemizde toplumun %50-60’ında klinik veya radyolojik olarak nodül tespit edilebilmektedir. Neyse ki bu nodüllerin %90’dan fazlası iyi huyludur.  En sık tiroit bezi yetmezliği nedeni olan “Hashimoto Tiroiditi” adı verilen hastalıkta tiroit nodülü görülme sıklığı daha fazladır. Ayrıca ülkemizde belli bölgelerde endemik olarak iyot eksikliğine bağlı tiroit bezinde irili ufaklı çok sayıda nodül gelişimi görülebilmektedir. Tiroit bezinde boyut artışı ile karakterize bu durum “Multinodüler Guatr” veya “Guatr” olarak bilinmektedir.

Tiroit Nodülleri Nasıl Değerlendirilir?

Tiroit bezinde nodül fark edildiğinde, doktorunuz ilk olarak nodülün/nodüllerin ele gelip gelmediğini, sayılarını, büyüklüklerini tespit etmek için tiroit bezini klinik olarak muayene eder. Ardından tiroit bezinin geri kalanında fonksiyon bozukluğu olup olmadığını tespit etmek için bazı laboratuvar testleri (tiroit fonksiyon testleri) çalışılır. Fizik inceleme ve kan testleri ile nodüllerin kanser içerip içermediğini söylemek mümkün olmadığından, genellikle tiroit ultrasonografisi yapılır, gerek görülürse “ince iğne” yöntemi ile nodüllerden biyopsi alınır.

Tiroit Ultrasonografisi

Ultrason yüksek frekansta ses dalgaları kullanarak iç organların yapısını ve kanlanmasını inceler. Radyasyon içermemesi, kolay, hızlı ve ağrısız olması nedeniyle tiroit nodüllerinin değerlendirilmesinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Ultrason % 97’ye varan bir doğrulukla, tiroitte nodül olup olmadığını, nodülün/nodüllerin boyutunu, kistik veya katı yapıda olduğunu belirleyebilir. Hekiminiz ve radyoloğunuz bu nodüllerin sonografik özelliklerine bakarak iğne biyopsisi gerekip gerekmediğine karar verirler. Ultrason aynı zamanda iğnenin doğru şekilde nodülün içerisine yönlendirilmesini sağlayarak yanlış tanı veya yetersiz biyopsi sonucunu en aza indirir. Nodülün/nodüllerin iyi huylu olduğu gösterildiğinde de ultrason ile takip edilir; gereğinde tekrar biyopsi veya cerrahiye karar verilebilir.

İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi

Ultrason eşliğinde ince iğne biyopsisi tiroit nodüllerinin tanısında altın standarttır. Kullanılan iğne çok incedir; dolayısıyla çoğunlukta uyuşturucu iğne yapılmasına gerek duyulmaz. Kan sulandırıcı ilaç kullanımı haricinde genellikle hematom riski çok düşüktür; genellikle biyopsi sonrası aynı gün hastalar işlerine ve yaşamlarına devam ederler.

İğne biyopsisi ile alınan hücreler “sitopatolog” tarafından incelenir; ve sonuçlar aşağıdaki şekilde gruplanır:

1. Benign (iyi huylu) nodül

Bu sonuç biyopsilerin %80 kadarında elde edilir. İyi huylu olarak raporlanan bir biyopsinin yanlış olma, yani aslında kanserli bir nodül olma olasılığı deneyimli ellerde ve büyük üniversite hastanelerinde % 3’den azdır. Genel olarak bu nodüller hastada kozmetik rahatsızlık veya bası semptomları gibi bir sorun yaratmıyorsa ameliyat önerilmez. Belirli aralıklarla ultrason ile takipleri gereklidir. Nodüllerin sayısında veya büyüklüğünde artış tespit edilmezse tekrar biyopsi gerekli değildir.

2. Malign (kanserli) nodül veya malignite şüphesi taşıyan nodül

Nodüllerde malignite %5 civarında saptanır ve bunun da büyük bir kısmı “papiller tiroit kanseri” adı verilen bir tiroit kanseri türüdür. Malignite şüphesi taşıyan nodüllerin gerçekten kanser olma ihtimali %50-75 olarak bildirilmektedir. Bu iki tanı için genellikle cerrahi tedavi ilk seçenektir, tiroit cerrahisi konusunda uzmanlaşmış bir hekimle bağlantıya geçmeniz önerilir.

3. Yetersiz biyopsi

Ehil ellerde ve donanımlı bir merkezde böyle bir biyopsi sonucu ile karşılaşma ihtimali %5’in altındadır. Bu sonuç iğne ile alınan biyopsi spesimeninde tanı koymaya yetecek kadar hücre bulunamadığı anlamına gelir. Bu durum nodül tamamen kistik ise karşımıza çıkabilir. Hekiminiz diğer bulguların eşliğinde tekrar biyopsi isteyebilir veya cerrahi önerebilir.

4. Tanı konulamayan grup

Bu grup iğne biyopsisi ile yeterli hücre alınmasına rağmen mikroskop altında incelendiğinde iyi huylu veya kötü huylu ayırımının yapılamadığı tanı grubudur. %15-20 arasında karşımıza çıkabilmektedir ve aslında kendi içerisinde farklı tanı gruplarını barındırır (Folliküler lezyon, Atipi, Önemi belirsiz folliküler lezyon). Bu tanı gruplarında ileri moleküler tanı testleri uygulanabildiği gibi cerrahın deneyimine ve merkezin donanımına göre cerrahi de önerilebilmektedir.

Tiroit Sintigrafisi Nedir? Ne Zaman Gereklidir?

Geçmişte, ultrasonografi tiroit nodüllerinin tanısında ve takibinde kullanılmaz iken, nodüllerin tiroit hormonu üretip üretmediğini incelemek üzere, her hastaya radyoaktif madde ile işaretli iyot molekülü kullanılarak sintigrafi incelemesi yapılırdı. Sintigrafi incelemesinde tiroit hormonu üretmeyen nodüller “soğuk nodüller”, aşırı tiroit hormonu üreten nodüller ise “sıcak nodüller” olarak adlandırılır. Artık bir nodülün sintigrafide madde tutmamasının, yani soğuk olmasının, tek başına bir malignite kriteri olmadığını biliyoruz. Bu nodüllerin tanısında ultrason ve ince iğne biyopsisi altın standarttır. Ancak Sintigrafi halen tiroit bezinin aşırı çalıştığı durumlarda önemli bir tanı aracıdır. Sintigrafide “sıcak nodüllerde” kanser bulunma olasılığı düşüktür; dolayısıyla biyopsi gerekli değildir.

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı

Prof. Dr. M. Kürşat Gökcan

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı

Prof. Dr. M.Kürşat Gökcan 1975 yılında Erzurum’da doğdu.1992 yılında Erzurum Anadolu Lisesi’nden, 1999 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İngilizce Tıp Bölümü’nden mezun oldu.

Aynı yıl Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Hastalıkları ihtisasına başlayarak, 2004 yılında ihtisasını tamamladı. İhtisası sırasında iki yıl başasistanlık yaparak endoskopik sinüs cerrahisinden, orta kulak cerrahisine, baş boyun kanser cerrahisinden ses cerrahisine çok geniş bir hasta ve cerrahi spektrumu içinde eğitim alma şansı buldu.

Bunun yanında Ankara Üniversitesi KBB ve Anatomi Anabilim Dalları ortaklığında düzenlenen kadavra diseksiyon kurslarına katıldı. Uzmanlık tezini Prof. Dr. Alp Demireller ve Prof. Dr. Özden Tulunay’ın danışmanlığında gırtlak kanseri (Larenks Kanserinde Sitokeratin ve Nöroendokrin Marker Ekspresyonun Prognostik Değeri) üzerine hazırladı.


Yasal Uyarı

Bu sayfada yer alan bilgiler, Dr. Kürşat Gökcan tarafından, güncel literatür ve amerikan ulusal kanser enstitüsü (natıonal cancer ınstıtute; ncı) ve amerikan otolaringoloji baş boyun cerrahisi akademisi (amerıcan academy of otolaryngology head and neck surgery) hasta bilgilendirme klavuzları baz alınarak hazırlanmıştır. her hakkı mahfuzdur.


Bu site kişileri bilgilendirmek amacıyla hazırlanmış olup sağlık hizmeti vermemektedir. Sitedeki bilgiler hiçbir şekilde hastaların tanı ve tedavisinde kullanılmamalıdır.

                         Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi K.B.B. Hastalıkları Anabilim Dalı  Adres: Hacettepe, Talatpaşa Blv No:82, 06230 Altındağ/Ankara